Değerli arkadaşlar;
Ben şu anda Erzincan'da izindeyim ve Ankara realitesi ile arazi realitesi arasındaki, sadece bizim gibi bir avuç (elit/seçkin sözcüklerini kullanmamak için kıvranıp duruyorum) sağduyulu insanın ciğerini dağlayan farklılığı bizzat görüyorum. Daha doğru sözcüklerle yazarım ama bu kez argo kullanmaktan uyarı görürüm.
Tebliğ toplantısına yarı hayalci (söz alır, konuşur, tartışır, ikna eder, hiç olmazsa zihin açarız) , yarı gerçekçi (bu metodolojiden bi cacık olmaz, biz de hıyarlığımızla kalırız, gerçek anlamda konuşup anlaşmak ve tartışmak mümkün değil, bari gidip atmosferi soluyayım ve o atmosfere uygun bir şekilde ileride nasıl yapacağımızı düşünelim) bir şekilde katıldım. ama işgüzar ve acemi Başkanımın gereksiz paniği ile yarıda kesip işyerine dönmek zorunda kaldım.
Orada gördüklerim gerçekçi parantezdeki tahminlerimi teyit eder nitelikte idi. ve realiteye gerçekçi yön vermek için aslında daha dokumalı bir sistemden gitmeliydik. Ben çalıştığım konuda, ortamı hazırlamadan, farklı iletişim yollarını devreye sokmadan bir konuda değişim yaratılamayacağını öğrenmiştim. Amacım da Bakanlıktakilerle ve hatta başka kurumlardakilerle görüşüp tartışıp bir noktaya gelerek, fikirlerimizi kafalarda yeşerterek, olgunlaştırarak son dakikalara hazırlıklı gelmekti. Olmadı. Nedeni çok tabii.
Tebliğe baktığımda şaşırdım ve şaşırmadım. Şaşıran yanım hala büyümeyen yanım. Onu boşverelim.
Türkiye koşullarında olabilecek tek tebliğ Oktay'ın Sakarya'da önerdiğidir: 1. Şu tarihten şu tarihe amatör ve veya sportif balık avcılığını kapsar, 2. Bu konuda Yasak yoktur.
Zaten sahada ve realitede uygulanan da budur. Gücü olan gücüne göre yasak uygulamakta ve yasak delmektedir. Bunu resmi erk ve sorumluluk sahibi de alenen ve pişkinlikle itiraf etmektedir. Kendisine yetki ve sorumluluk verilip iyi kötü bütçe sağlandığı halde bizim cebimizden harcayarak yaptığımızın binde birini bile yapamamakta ve yapmamaktadır. Sudaki canlıyı tabak porsiyonu olarak gören o talancı/gıdacı mantalite oldukça da değişmez.
Daha zeka derinliği ve uygulama zemini olmayan bir düzenlemenin hiç bir işe yaramayacağını bilmiyor muyuz. Bu düzenlemenin detayına girdik ve daha derin yeni yasaklar oluşturduk. O yasağın muhatabı zaten ipiyle kuşağı denk umursuz bir aymazlıkla çuval doldurmakla talanla meşgul tebliğ sirküler kanun zerre kadar testisinden teğet geçmiyor. Yasağa uyan da yasak olmasa da zaten o eylemi sürdürülebilirlik bilinciyle yapmayacak. Bu durumda sıfırla çarpılan sayı kadar anlamsız bir düzenleme.
Yasak yerleri çalışmalıydık. Çalışmazsak, onlar için tek tek ilgililerle görüşmezsek ezberci copy paste ci zekasız sistemden aynen bu çıkar. İlin Merkezden haberi yok birinin öbüründen haberi yok, listeye giren suyu neden koyduklarını bilmiyorlar, gerekçesi olsa bile mantığı yok. (kimi milli park diye yasak diyor; ey dangalak milli parkta her türlü bozguncu haltı yemek, inşaat, atıksu saçan ticari tesisler, katil santraller, balık çiftlikleri serbest bir tek amatör balıkçılık mı sakıncalı? zaten böyle bir yasak milli park mantığı ile de çelişiyor) Yazışmayla oluşuyor listeler. ve resmi görüş ve yazışma olmadan da değiştiremeyiz. yani kocaman bir değişim ihtiyacımız var. Açıkça söyliyim, her kurumun bu konuda ciddi bir aydınlanma ihtiyacı var. Sözüm ona doğa korumacılar dahil. Biz ya bunu yaparız, ya da şikayet etmeye söylenmeye devam ederiz. Malesef kurumlarla yakınlaşan, değişim için çalışanlar, balıkçılık açısından bizim düzeyimizden çok uzak ve tüccar yapıdakiler. bizim yapmamız gereken çalıştayları saha çalışmalarını TV programlarını yapıyorlar bakıyorsun içerik sıfırdan öte sıfır. son çalıştayın listesine bakıyorum, alabalık avına dayalı bir konuda çalışılıyor, alabalığı mürekkep balığından ayırt edebilecek bir Allahın kulu yok orada. bırak rekreasyonel seçkin (!) avcılığı.
Bizim yaklaşmadıklarımıza başkaları yaklaşıyor, bizim yapmadıklarımızı (içeriksiz olarak) başkaları yapıyor. Biz de burada söyleniyoruz.
Bizim onca şey arasında attığımız bir iki olumlu adım var.
- Ara ara Tarım (GTH) Bakanlığına gidip başta Genel Müdür olmak üzere ilgili arkadaşları ziyaret ederek kendimizi ezberletmek, takipte olduğumuzu göstermek;
- Fırsat buldukça ya da güncel konunun arasında temel kaygılarımızı ve yaklaşımlarımızı ifade etmek,
- Yakınlık göstererek iletişim kurmak ve paylaşımı artırmak. Sonuçta kurumların zaafında kişilerin doğrudan rolü fazla değil ve kişilerle düşmanlaşmak anlamlı değil. Çözümcü yaklaşımlar getirmeye çalışıyoruz.
Bunlardan birinde, yasak sularla ilgili kaygılarımızı biraz da yaylım ateş gibi peş peşe dile getirdik. Turgay Bey, bir çalışma yapıp yapmadığımızı söyledi. Tarık Abinin vaktiyle yaptığı bir çalışma olduğunu belirttik, muhtemelen de haberleri vardı, yeni birşey değil çünkü. Ben Ek-5 ile ilgili öneriyi hazırlarken tabloyu doldurmamıştım, çünkü tüm anlamsız yasaklı suların durumunu bilmiyordum. Ama bu tablo doldurulmalı idi. Bunu Bakanlığa bıraktık. Oya onlar diğer kurumlardan aldıkları listeleri koyuyorlar oraya. Bence iyi bir çalışma ile o listeleri ezberden kurtarabiliriz. Hatta rekreasyonel balıkçılıık ile milli park/tabiat alanı v.b. arasındaki ilişkileri de daha akıllıca tanımlatabiliriz. doğayı koruyan faaliyeti doğayı koruma alanında ve sürdürülebilir balıkçılığı en iyi kontrol edebileceğin alanlarda yapmak kadar mantıklı birşey olamaz. gerçi Abantta elinde tırıvırı ile gezen yüzlerce genç, haftasonu güpegündüz 15 oltayı yan yana dizmiş ve kemik kurduyla avlanan adam üstelik de çalıştayla koruma altına alınınca nasıl olacak bilmiyoruz.
Ben Erzincan'da yasak suları öğrenmek ve oralarda ofsayt olmamak için o kadar uğraştım, koca Erzincan'da yasak suları haritada gösterebilecek bir tek kişi bulamadım. Herşey yasak ama bir tarafta evinde oturmaya mahkum edilen vicdanlı oltacı diğer tarafta suları talan eden koca bir ülke.
Evet Tebliğ çalakalem olmuştur. Çünkü Bakanlık bu konuyu mevcut durumu ve imkanlarıyla kotarabilecek yapıda değil. Biz de Dernekler olarak onlarla daha fazla birliktelik zamanı ve mesai geçirme ihtiyacındayız. Benim gördüğüm ve kısaca realite diye aktardığım toplantı ile bunları sindirmek ve çözmek mümkün değil. Zaten tebliğ mükemmel bile olsa bu koşullarda ancak kütüphane değeri olur.
Bir de Norveçliler konusu var onu çözmemiz lazım.