ALA ÇAĞIRMALARI (Alabalık avı ama?)
Yola çıktım, canım biraz sıkkın. Keşke yan koltukta otursaydı da didişseydik. Onun da canı sıkılmıştır biliyorum. Merak etmeye bile başlamıştır. Ne de olsa sarp ve zorludur bizim memleket. Şakaya gelmez coğrafyası.
Yol aldıkça, memleketimin muhteşem manzaralarının üstüne atılan koca koca betondan çizikleri gördükçe, canım daha da sıkılıyor. Güzelim eski ahşap köy evlerinin yanında yükselen sıvasız, çirkin, sıvalı da olsa çirkin köy gökdelenleri...
Ahşap evlerdeki fırınlı odun sobalarından dumanlar tütmeyecek. Bu evlerde yaşayan insanlar fırınlı sobalarını yakıp ısınamayacak. Kararmış kafekalar (güğümler) kaynamayacak. Soba fırınları pişirdiği hamsili ekmeklerini, mısır ekmeklerini bizler gibi özleyecekler. Çünkü yakındır gökdelen sakinlerinin tütecek dumanlardan rahatsız olacakları günler, çok yakın. Yazık çok yazık, dağ köylerinde sobasız evler, dumansız bacalar. Vah vah vah...
Derelerin kıyılarında değirmenler...
Cin, peri masalları dinlediğimiz değirmenler ne güzel mısır unu kokardı. Taş döndükçe düşen tane tane mısırlar ve un çuvalları gitmiş, çimento çuvalları gelmiş. Değirmenler de, kokusu da kaybolmuş. Değirmenlerin yerini ''modern'' un imalatheneleri almış.
Değirmenler out, un imalalathaneleri in olmuş. Eyvah eyvah...
Kısaca, ''HES selamun aleyküm'' dediler derelere, değirmenlere. Aleyküm selam demedim.
Küçük küçük şelalelerin döküldüğü göletlere mepsi atıyorum. Ancak yaz başı olduğundan sular coşkulu. Bu yüzden göletlerde şarhoş akıntılar var. Bu sarhoş akıntılar bi kadeh de mepse ikram edince meps de kafayı buluyor aksiyonunu kaybedip sarhoş geliyor. Su neye, ne kadar izin verirse ona göre çalışmalı. Su her zaman avcıya tüyo verir. Suyun kabul etmediği yemi, aksiyonu alabalığa yediremezsin. Gölet dışındaki güçlü akarlarda uzun kamışla, mepsi rahatça kontrol edip avlanmak mümkün ama bu avımda tercih etmiyorum.
Koca dere hep böyle değil ya, elbet uygun göletleri, akarları da var.
Ben biraz nefeslenip dinleneyim. Ne dinlenmesi demeyin, siz buraya kadar yazdıklarımı okurken epey at çek yaptım, yürüdüm, tırmandım.
Kıyılarını sarı sarı çiçeklerin süslediği coşkulu dere, sevgilisi hırçın Karadeniz'le nikah kıyacaktı. Büyükler bu nikaha izin vermediler, zorla betonlarla nikah kıydırdılar. Rızasız, gönülsüz kıyılan nikahlarla.
Karadenizin türküleri kimi zaman kavuşamayanları, hasretleri, dertleri, sorunları anlatır. Kimi zaman da sevinçleri, neşeyi, güzellikleri. Üç telli kemençenin sesinde yankılanır Karadenizin tüm çığlığı; bazen hüzünle, bazen coşkuyla...
Canım çok sıkıldı. Yazımı uzatmadan avımın neticesini yazayım. Üç kırmızı benekli alabalık, üç gökkuşağı tutabildim. Kırmızı beneklinin birisi ''off bu ne güzellik'' dedirtti.
Gelmediğin iyi oldu Yavuz. Korkunç sesine tahammül edemezdim. Kafamı dinlediğim sensiz bu avım bir başka güzeldi. Avlayıp pişirdiğim alabalıkları utanmadan yedin ama. Neyse afiyet olsun.
24-01-2017 SİNAN IŞILDAK