ALA ÇAĞIRMALARI (Biletli Dere)
Deli alabalıkçılardandır Onur Akçay kardeşim, aynı Burak Kalaç gibi. Aradı bi gün, ''Burak abiyle (Kalaç) sezon kapanış avı yapacaz, Abi sen de gel'' dedi.
Onur, otobüsle başka bir ilden avlağa en yakın ilçenin terminaline gelip bizi bekleyecekti.
Burak ve ben uzunca bir zaman görüşememiştik.
Beni almaya geldi Burak. Sarılıp kucaklaştık. Sanki alabalık kokuyordu. Birbirimize ve birlikte alabalık avı yapmaya hasret kaldığımızı ikimiz de hissetmiştik. Yedi saat süren yolculuğumuz boyunca molalar dahil hep alabalık konuştuk.
Burak'la, benim yıllarca ağzımızın suyu akarak haritalardan yalandığımız dereyi, Onur daha önce avlamış ve alabalıklarını tutmuştu. Şimdi Onur, bize güzel bir kıyak yapmış ve rehber bile ayarlamıştı sağolsun.
Onur'u terminalden, rehberimiz İlyas Abiyi de evinden aldık.
Burak'ın altı yüksek jipiyle bozuk orman yolundan iki saat gideceğiz. Tek bir yerleşimin olmadığı uçsuz bucaksız yaban coğrafyada doğal alabalıklara olta atıp, kamp yapacağız. Dünyanın en güzel avlağında, Dünyanın en mutlu üç kişisi olacağız...
Vakit öğlen olmak üzere avlağa geldik. Onur, Burak'la derenin bir kolunda avlanacak, ben de İlyas Abiyle diğer kolunda. Akşam kamp yerinde buluşacağımız saati belirleyip rastgele diyerek ayrıldık.
Haritalardan yalanıp durduğumuz bu dere yalandığımız kadar varmış. Su; azdı çoktu, bulanıktı berraktı falan hiçbir mazeret kabul etmeyecek bir halde akıyordu.
Ancak, İlyas Abi avlağı bozacak kadar rahat dolaşıyor, hem de önümden. Abi suya yakın dolaşma, en azından gölgen suya düşmesin dedim. Gülümsedi, anladım anladım dedi.
Ama benim bir sıkıntım daha var; İlyas abi bana sinemadaki teşrifatçının el feneriyle koltuk göstermesi gibi yer gösterip, yüksek sesle oraya değil buraya, olmadı şuraya at falan diyor. Elbette iyi niyetle. Ama bu davranışları hem motivasyonumu hem de avlağı bozuyor.
Neyse, iyi niyetli İlyas Abiyi hiç incitmeden duruma hakim oluyorum. Birbirinden güzel irili ufaklı göletlerde meps dolaştırıyorum...
Geniş bir alana geliyoruz. Burada dere gölet yapmadan uzunca akış yapıyor. Derenin akıp gittiği yöne doğru uzak bir atış yapıyorum. Makaram ikinci turu bitirir bitirmez mepsim pervaneli uçak gibi çalışmaya başlıyor. Yavaş bir şekilde makarayı sarıyorum. Annesinin eteğini çekiştiren mızmız çocuklar gibi oltamı çekiştiriyor. Akıntının tersine de olunca neredeyse etek belden dizlere inecek. Başka söze gerek yok. Derenin doğal yerli alabalığı 23cm. Fotoğrafını çekiyorum. Akşam tavada cızırdayacak.
Benim kafamda av bitmiş durumda artık.
Dileğim gerçekleşmişti. Yabancısı olduğum bu suda, çok kısa sayılabilecek bir sürede avımı yakalayıp fotoğraflarını çekmiştim. Ben çakmağımı ceplerimde ararken, İlyas abi oltamı kapmış mepsi savurmaya, şaaap şuup avlağı alt üst etmeye başlamıştı. Onun bu hallerine güldüm ve son iki fırtı hızlı çekip ayağa kalktım.
İlyas Abi'den oltamı alıp seri atışlar yapa yapa iki-üç gölet ve bir- iki akar daha yokladım. Ufak bir alabalık oltamı titretip kaçtı.
Kısa molalar verdiğim anlarda İlyas Abi oltamı alıp ilerliyor ve gördüğü göletleri mepsle bi güzel dövüyordu...
Göletlerden boşalan sular yer yer güzel akarlar oluşturuyor. Bazen bu akarlar da iki kol haline ayrılıyor. Bu kolların derin ve bol akan kısmına oltamı atacağım.
Suyun geldiği noktaya mepsimi kondurur kondurmaz sarmaya başladım. Meps, suyun güzel bir kıvrım yaptığı noktaya gelince, ağaç köküne takılırcasına kamış esnedi. Sudan değil de, sanki bir balçığın içinden bir cisim çekiyormuşum gibi his yaşadım. Çok sıkı direniyordu. Kuyruğuyla suyu peşpeşe kırbaçlayan alabalıkla yaptığım 10-15 saniyelik çetin mücadeleyi galip bitirdim. 39 cm lik doğal, tüm vücuduna yayılmış düzensiz siyah benekleri olan muhteşem bir erkek alabalık. Mepsi ağzından çıkardım. Mağlubiyeti kabullenememiş resmen benimle bilek güreşine başlamıştı. Bu son anlarını İlyas Abi kameraya aldı sağolsun.
İlk yakaladığım alabalıkla kafamda bitirdiğim av şimdi bedenen de bitmiş oldu.
Dünyanın en güzel avlağında olta atıp, iki tane doğal yerli alabalık tuttum. Aynı suda iki doğal alabalık ve görsel olarak birbirinden farklı idi. Alabalık suları işte hep böyle hareli sancılarla doludur.
Avımın başlayıp bitmesi sigara molalarım dahil 75 dakika sürdü. İstesem ava devam edip belki daha da iri bir alabalık tutabilirdim. Bu ihtimali barındıran bir avlaktı burası. Ama yok, bir benek yeterdi benim için. Hem de dünyanın en güzel avlağında. Yetti de...
Oltam bugünlük senindir, avlan İlyas abi dedim. Şaşırdı inanmadı,''O kadar yoldan gelip de böyle erken av bitirilir mi? Akşama çok vakit var. Hele akşam üstü esaslı balık yapar'' dedi.
Benim avım bitti bu kadar. Şükürler olsun istediğimi fazlasıyla aldım. Şimdi bi tütün iyi gider. Ateş yakacam, getirdiğin güğümü kaynatıp çay demleyeceğim dedim.
Ben, emektar kara güğümü ateşe koyarken İlyas abi de oltamı alıp dereye gitmişti.
Ayaklarımı uzatmış dinleniyordum. Hafif bir sonbahar esintisi yaslandığım koca çınardan mevsimin ilk kuruyan yapraklarını koparırken, yırtınırcasına öten kuşlar da, dibimde akan derenin sesini bastırmaya çalışıyorlardı.
Bardak bardak içtiğim enfes çay artık acılaşmaya başladığında, İlyas abi de elinde iki alabalıkla dönmüştü. Yeniden çay demleyip birlikte ufak tefek yiyecekler atıştırmaya başladık. İlyas Abinin yöre şivesiyle anlattığı birbirinden hoş, bol mavralı tüfek avlarını ve derede yaptığı çılgın alabalık avlarını keyifle dinledim.
Köprünün korkuluklarına astığım ıslak pantolonumu ve çoraplarımı sonbahar güneşine emanet etmiştim. Onlar da kurumuş kupkuru olmuştu.
Hava kararmaya başladığında ateşi canlandırıp, İlyas abiyle birlikte sofrayı hazırlamaya başlamıştık. O sırada Onur'la, Burak'da kan ter içinde yanımıza geldiler. Elleri boş değildi. Bolca yakala bırak yaptıkları alabalıklardan her ikisi de 2 tane alabalığı akşam yemeği için ayırmışlardı.
Çok yorulduklarını ama güzel verimli bir yakala- bırak avı yaptıklarını söylediler. Ayrıca güzel fotoğraflar ve videolar çektiklerini, bir tane de JAWS gördüklerini heyecanla defalarca anlattılar. Oltalarına yakalanmayan JAWS kameralarına yakalanmıştı. Videodan izledim JAWS'ı. Ona bir teşekkür borcum var. Hemen ödeyeyim; teşekkürler JAWS, kendini ve beni onlardan kurtardın.
Heybeleri boşalana kadar sabırla dinledim bu iki deliyi. Tehlikeli adam bunlar, zulalarından sürpriz bir trofe alabalık çıkarıp adamı oyuncak ederler. Baktım artık heybelerinde kırıntılar kalmış. Aynı hikayeleri anlatıp tekrara düşüyorlar. Tamam dedim Monti, paçayı kurtardın.
Bana sordular ''Hele anlat sen naaptın, nasıl geçti av'' diye.
Anlatayım ama önce bi durun dedim. Benim 39'luk Jawsı sudan alıp geldim. Ne oldu tanıdık mı geldi, niye öyle bakıyorsunuz deyip başladım anlatmaya; bütün avım 75 dakika sürdü ve bitti. Üstüne de bi güzel kara güğüm çayı içip, keyif çattım dedim.
Dedim ama demez olaydım.
Az daha İlyas Abinin getirdiği bal mı, kabak mı çıkacağı henüz belli olmayan koca kavunu kafama geçireceklerdi. Ama kavunu kaldıracak dermanları kalmadığından beni tebrik ettiler. Ve ısrarla hangi hocaya gittiğimi sordular...
Hep birlikte hazırladığımız güzel soframızda afiyetle yemeğimizi yedik, hoş sohbetler ettik. Benim jaws ve onların tuttukları alalar lezzetli, kafama yemediğim kavun da baldan tatlıydı...
Sabah kalktık; kahvaltı vaktine kadar kısa bir süre aynı ekip, bu kez dereyi ve kollarını değişerek oltayla hafifden yokladık. Ben tutamadım. Burak ve Onur'da da kayda değer durum olmadı.
Onur ve Burak ikiniz de çok sağolun. Bu av için, her şey için. İkiniz de çok delisiniz, hem de zır deli. Huni ve küpeleriniz eksik ama kimse dört dörtlük değildir. Sakın dert edip takmayın.
ilyas Abi, sana da çokça selam, çokça teşekkür ederim.
''Endeeğ değer işte'' deyişini hiç unutmadım. Evet İlyas abi ''geldiğime değer'' deydi işte, deydi gerçekten. ''Ennginleştir Ennginleştir'' demiştin, hemen anlayıp balığı objektife yaklaştırmıştım. Hatırladın mı?
Bu avda en başta Onur'un çok çok olmak üzere, Burak'ın da, İlyas Abinin de çok payı var. Tekrar teşekkür ediyorum bu güzel insanlara. Bu ava beni davet ettikleri için, derenin bileti için.
Bu avlağa ulaşabilmek için sadece doğayı değil, bürokrasiyi de aşmayı gerektiren hususlar vardı. Devlet dairesinden sonra dağ başındaki bürokrasiyi de, kurduğu ikna edici cümleleri ve ses tonuyla Burak halletti. Orman muhafaza görevlilerinin dağ başında işi çok sıkı tutmaları bizi hem tedirgin, hem de mutlu etti açıkçası.
Belden aşağı olacak ama affınıza sığınarak, uzak doğunun yetiştirdiği bilim adamı ''Tutskiyançek'i'' unutmadan azıcık frene dokuna dokuna anlatayım.
Hani bizler futbol dünyasının ünlülerinin adlarına ufak müdahaleler yapıp, eski Sovyetlerin meşhur futbolcusunun adını ''yarımç.k'' koymuştuk. Ünlü teknik adam Benjamin Toşşak'ın adıyla epey ''toşşak'' geçtikten sonra, Avrupalı ünlü futbolcuları ''Sikilaçiyi, Hans müller yaban elleri, Falco götleri'' falan biçırpıda sayıp sahaya sürmüş, yetmeyince de Afrikalara kadar sarkıp ''Amokaçi'' diye seslenmiştik ya.
Ha işte buna benzer; avlağın manzaralı mevkilerinin yöresel adlarını rehberimiz İlyas Abi yol boyunca anlatıp bizi çok güldürmüştü.
Soruyorduk, İlyas Abi bura nere diye. Cevap veriyordu ''götbaşı'' diye. Yol aldıkça şaşkınlığımız ve gülmemiz artıyordu. Aracımız bir başka virajı alırken İlyas Abiye dönüp, bunlar ne biçim yer adları böyle, başka isim bulamamışlar mı dedik. Bulamamışlar demek ki, bakın karşısı da ''sivris.ki tepesi'' deyince, kahkahalarımız az sonra yanından geçeceğimiz ''karnıyarık'' vadisinden yankılanmıştı.
Unuttum gitti çoğu yerlerin adlarını. Karnıyarık vadisinin yöresel adını da nasıl olduysa bir türlü hatırlayamadım. İşte böyle şeyler, acayip acayip yer adları neler neler...
Av tarihi: 2010 yılı Eylül sonları.
''Biletli Dere'' benim gözümden böyle geçip gitti. Tadına doyamasak bile çok keyif aldığımız, Onur'un ve Burak'ın planladığı bu avımızı tamamlamıştık. Şimdi önümüzde koca iki günümüz vardı ama planımız yoktu. Hele bir ilçeye gidelim duruma göre karar verelim dedik.
Merak edenler haftaya, ALA ÇAĞIRMALARI (Eşkiyanın Yaylası)
15-02-2010 SİNAN IŞILDAK